YETERLİ Parti Genel Lideri Meral Akşener partisinin küme toplantısında konuştu.
Akşener, “Milyonlarca vatandaşına düşman gözüyle bakmandan, biz utanıyoruz. Fakat aşikâr ki sen, hiç ancak hiç utanmıyorsun. Bu yüzden de, nefret saçmaya, öfke kusmaya, tam gaz devam ediyorsun. Hatta muhalefeti, Cudi’ye Gabar’a gömmekten bahsedecek kadar, şirazeden çıkıyorsun. İnanabiliyor musunuz? Motamot bu türlü söylüyor. Arkadaş bizi, Cudi’ye, Gabar’a gömecekmiş. Bak Recep Beyefendi; Cudi ve Gabar, senin için vatan olmayabilir. Lakin bizim için, Rize ne kadar vatan toprağıysa; Cudi de, o kadar vatan toprağıdır. Kocaeli ne kadar vatan toprağıysa; Gabar da, o kadar vatan toprağıdır” diye seslendi.
Akşener’in konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Kalbini karartmış bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bir milletin ahını, bir annenin acısını, İki küçücük çocuğun gözyaşlarını bile, görmezden gelen, vicdansız bir iktidar. Mesela uzun vakittir; ciddiyetten mahrumuz. Zira; vazife şuurunu kaybetmiş bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Verdiği hiçbir kelamı, tutamayan, mafyaları, simsarları, uyuşturucu kaçakçılarını kollayan, Sinan Ateş’in katillerine göz yuman, zalim bir iktidar. Sorumsuz bir iktidar. Korkak bir iktidar ve artık vaktini, çoktan doldurmuş, son kullanma tarihi geçmiş bir iktidar.
Düşünün ki; Emniyet teşkilatımız, cinayeti planlayan şahsı, bir milletvekilinin, konutunda yakalıyor. Buna ait, tutanak tutuyor. Nasıl oluyorsa oluyor, o tutanak, ortadan kayboluyor. Ve bugün, o tutanak, dava belgesinde yok. Bu türlü bir rezalet olabilir mi? Bu türlü devlet yönetilir mi? Hey gidi hey… Neydin, ne oldun Recep Beyefendi? “Cesaretin sembolüyüm” diye geldin; giderayak, esaretin sembolü oldun. “Milletin adamıyım” diye geldin; giderayak, mafyaların, simsarların, kuklası oldun. Bir vakitler, geçmiş iktidarların yanlışlarından, ders alırdın. Şimdiyse, kendi yanılgısını göremeyecek kadar kör, doğruları duyamayacak kadar da, sağır bir adam oldun. “Neredeeen, nereye?” değil mi Recep Beyefendi? Görüyorum ki, artık sende; Ayşe Ateş’e verdiği kelamı tutacak, basiret yok. Babasız kalan Banu Çiçek’in, Bengüsu’nun, karşısına çıkacak, yüz yok. Elindeki sınırsız yetkiye karşın, katillerden hesap soracak, yürek ise, hiç yok. Hiç merak etmeyin. Recep Bey’in yapamadığını, biz yapacağız. Onun tutamadığı kelamı, biz tutacağız. Ne olursa olsun; Sinan Ateş’in kanını, yerde bırakmayacağız. Katiller, cezasını çekecek. Azmettirenler, cezasını çekecek. Yataklık edenler, cezasını çekecek. Bu işin üstünü örtmeye kalkışanlar da, cezasını çekecek.
DİKTATÖRLÜĞE GERÇEK UZANAN YOLA BİR TAŞ DAHA DÖŞENECEK: Seçimlere 39 gün kala, BTK, yeni bir toplumsal medya düzenlemesini, yürürlüğe aldı. Bu düzenlemeye nazaran, artık; toplumsal medya platformları, ferdî bilgileri isimli makamlara, iletmekle yükümlü olacak. Pekala nasıl iletecek? Rastgele bir yargı kararı olmadan iletecek. Bir soruşturma mazereti bulmak, kâfi olacak. Yani; bir İçişleri Bakanlığı yetkilisi; “Şu kişi hakkında soruşturma var. Bana bilgilerini verin.” dediğinde; o bilgiler, derhâl iletilecek. Bu formda; yargı önünde, kabahati ispatlanmamış bireylerin, tüm şahsi bilgileri, talep edilebilecek. Düzenlemenin ilgili kısmı, motamot şöyle diyor: “Halkı aldatıcı bilgiyi alenen yaymak, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal sisteme ve bu sistemin işleyişine karşı hatalar, Devletin sırlarına karşı kabahatler ve bu kapsamda içerik oluşturan ve yayan faillere, ulaşmak için, gerekli olan bilgiler…” Yani mesela; Gerçek enflasyon bilgilerini inceleyen ENAG, “yanıltıcı bilgi yaymaktan” susturulacak. Üstelik yalnızca ENAG değil; ENAG datalarını, paylaşan hesaplar da susturulacak. Mesela; “Kızılay’ın çadır satışını” haber yapanlar ve yayanlar, “devlet sırrını açığa çıkardı” diye susturulacak. Mesela; “Dört gün oldu, bir tane arama kurtarma grubu gelmedi” diyenler, “Devletin birliğini bozuyor” diye susturulacak. Yani böylelikle; tek adam rejiminin, diktatörlüğe hakikat uzanan yoluna, bir taş daha döşenecek. Türk demokrasinin önüne, ördükleri duvarlara, bir tuğla daha konulacak. Türk gençlerine, layık gördükleri hapishane tertibine, bir pranga daha eklenecek. İşte size, Recep Beyefendi ve arkadaşlarının, Türkiye’ye layık gördüğü, yüksek demokrasi standardı. Nitekim ibretlik. Üstelik düzenleme, bununla da hudutlu değil. Birebir vakitte, toplumsal medya platformlarının, tüm şahsî dataları, Türkiye’de tutmasını da mecbur kılıyor.
SOSYAL MEDYA DÜZENLEMESİ TWITTER’DAN AHABER OLUŞTURMA ÇABASIDIR: Hâlbuki 30 yıl evvel, internetin hayatımıza girişi ile birlikte, tüm sonlar ortadan kalkmıştı. Ancak bugün Recep Beyefendi, internete hudut çizmeye kalkıyor. Bu türlü bir vizyonsuzluk olabilir mi? Yanlış anlaşılmasın. Biz, bilgilerin ülkemizde tutulmasına itiraz etmiyoruz. Biz, bunun zorla, yasakla ve iktidarın, hukuksuz çıkarları için yapılmasına itiraz ediyoruz. Bakın, artık bulut bilişim çağındayız. Münasebetiyle artık, bu şirketler, datalarını, kendi ülkelerinde bile tutmuyorlar. Pekala nerede tutuyorlar biliyor musunuz? Gücün ucuz olduğu ülkelerde tutuyorlar. İnternet altyapısının, güçlü olduğu ülkelerde tutuyorlar. Hukukun üstün olduğu ülkelerde tutuyorlar. Zira tüm yatırımlarını, iktisadın, öngörülebilir olduğu ülkelere yapıyorlar. İşte biz, bu çapsızlığa, bu vizyonsuzluğa isyan ediyoruz. Zira, Türkiye de, bu ülkelerden biri olabilirdi. Lakin Recep Beyefendi ve liyakat abidesi takımı yüzünden, maalesef olamadı. Zira her bahiste olduğu üzere, bu mevzuda da, kendi beceriksizliklerini kabullenmek yerine, yasaklar koyarak, temel sıkıntıyı görmezden gelmeyi seçtiler. Ve en sonunda, bu iktidar sayesinde Türkiye, bu son düzenleme ile birlikte; internete sansür getiren, demokrasi öncüsü ülkelerin ortasında yerini aldı. BTK’nın yapmış olduğu bu düzenleme; toplumsal medya platformlarını, saray medyasına çevirme teşebbüsüdür. Bu düzenleme; Twitter’dan, bir AHaber oluşturma uğraşıdır. Bu düzenleme; Facebook’ta, milletimize, bitmeyen bir penguen belgeseli izletme uğraşıdır. Ellerindeki binlerce trole karşın, istedikleri algıyı yönetemediler. Emirlerindeki, onca kanala karşın, milletimizi, palavralarına inandıramadılar. Attıkları onca iftiraya karşın; oylarının eriyişini, bir türlü durduramadılar. Zira bu hükûmetin zelzeledeki acizliğini, toplumsal medya ortaya çıkardı. Saray medyası, düzmece muvaffakiyet öyküleri yazarken, Kızılay’ın depremzedelere çadır sattığı haberi, toplumsal medyadan yayıldı. Toplanan vergilerin, kimlerin cebine girdiğini, toplumsal medya duyurdu. İşte tam da bu yüzden; Rezilliklerini meydana döken, her şeye düşmanlar. Toplumsal medyaya düşmanlar. Gençlere düşmanlar. Gençlerin kullandığı, tüm teknoloji araçlarına düşmanlar. Kuzey Kore’ye özenen bir Türkiye ile, Avrupa standartlarında bir demokrasiyi, doyasıya yaşayan bir Türkiye ortasında, bir tercih yapacaksınız. Kim Jong’un müsaadeden gidenlerle, Atatürk’ün gösterdiği istikamete yürüyenler ortasında, bir tercih yapacaksınız.
RİZE NE KADAR VATAN TOPRAĞIYSA CUDİ DE, O KADAR VATAN TOPRAĞIDIR: Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma gururunun, zerresini dahi üzerinde taşıyamamandan, ben utanıyorum. Küfür bulaşmış lisanından, fitne saçan kelamlarından, söylediğin palavralardan, attığın iftiralardan, biz utanıyoruz. Milyonlarca vatandaşına düşman gözüyle bakmandan, biz utanıyoruz. Ancak muhakkak ki sen, hiç lakin hiç utanmıyorsun. Bu yüzden de, nefret saçmaya, öfke kusmaya, tam gaz devam ediyorsun. Hatta muhalefeti, Cudi’ye Gabar’a gömmekten bahsedecek kadar, şirazeden çıkıyorsun. İnanabiliyor musunuz? Motamot bu türlü söylüyor. Arkadaş bizi, Cudi’ye, Gabar’a gömecekmiş. Bak Recep Beyefendi; Cudi ve Gabar, senin için vatan olmayabilir. Ancak bizim için, Rize ne kadar vatan toprağıysa; Cudi de, o kadar vatan toprağıdır.Kocaeli ne kadar vatan toprağıysa; Gabar da, o kadar vatan toprağıdır.
BİR ASLAN MİYAV DEDİ, MİNİK FARE KÜKREDİ: Recep Bey’in geçen haftaki, sayısız hezeyanlarından biri vardı ki, hakikaten meskenlere şenlik… Neymiş? Kiminle uğraşacağımı, çok düzgün bilecekmişim. Neymiş? Kendisini benimle uğraştırmayacakmışım. Vay vay vay… Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi. Recep Beyefendi, sen hiç merak etme. Ben kiminle uğraşacağımı, çok düzgün bilirim. Mesela ben; kul hakkı yiyenlerle uğraşırım. Mesela ben; teröristin mektubunu, devletin televizyonunda okutanlarla uğraşırım. Mesela ben; emekliden, memurdan, emekçiden, çiftçiden esirgediği, milyarlarca lirayı, yandaşların, rant şebekelerinin, ayaklarının seren, yağmacılarla uğraşırım. Mesela ben; milletine palavra söyleyen, milletinin sesini duymayan, üstüne de, utanmadan, saraylarda keyif çatanlarla uğraşırım. Anaları mutfakta, babaları da evlatlarına karşı, çaresiz bırakanlarla; işçileri, memurları, enflasyon canavarına ezdirenlerle; vatandaşı yokluk içindeyken, faizcilere, 200 milyar lira aktaranlarla uğraşırım. Gençleri itip kakanlarla; bayanlara, hayatı zindan edenlerle; milletin helal aşına, ekmeğine, el uzatanlarla uğraşırım ve hiç kusura bakma; sen sevsen de, sevmesen de, uğraşmaya devam edeceğim.
HOLLYWOOD YAPIMLARINA TAŞ ÇIKARTACAK FANTASTİK AÇIKLAMA: Recep Bey’in bu tehdidinin, yansımasını, çabucak sonraki gün gördük. Biliyorsunuz, İstanbul Vilayet Başkanlığımıza, silahlı bir akın yapıldı. Devlet ciddiyeti olan bir iktidar, bu türlü bir durumda, sizce ne yapar? Mevzunun araştırılması için, çabucak harekete geçer, değil mi? Pekala Recep Beyefendi ve arkadaşları ne yaptı? Bize kızdılar. Kamera önüne geçip laf attılar. Toplumsal medyadan hakaret ettiler. Neymiş efendim? İnşaat bekçisi bir kardeşimiz, hırsız kovalıyormuş. Hırsızları kaçırmak için de, havaya ateş etmiş; Ne hikmetse, kurşunlar gelmiş, GÜZEL Parti’yi vurmuş. Bakın siz şu işe… Allah’tan, vilayet binamız Kabataş’ta değil. Bilmeyenler için söyleyeyim; İstanbul Vilayet Başkanlığımız, sanılanın bilakis, havada değil, yerdedir. Üstelik ateş edilen yer ile, binamız ortasında, belediyenin reklam panoları ile, koskoca bir E5 karayolu var. Yani; binamızın girişi, E5’in altında kaldığı için, ateş edilen yerden, bina girişinin vurulma ihtimali, gerek fizik, gerek de, geometri kurallarına nazaran, imkansız. Yani; ya tabir yanlış, ya da bu bekçi kardeşimiz, bir aksiyon sinemasına özenmiş olacak, “mermiye falso vermiş” ve harika bir nişancılık sergileyerek, “yanlışlıkla” binamızı vurmuş. Ayrıyeten; argümana nazaran, bu bekçi kardeşimiz, hırsızlığı engellemek için, tekraren ateş etmiş. Lakin ne hikmetse; bu kadar önemli bir hadiseyi, şirketteki üstlerine bildirmemiş. Tutanak tutmamış. Polise haber vermemiş. Hatta bunları yapmadığı üzere; üstüne de; güya hırsızlık hadisesi, olağan bir olaymış üzere hırsızlara ateş etmek de, bu Teksaslı kardeşimizin, günlük rutiniymiş üzere gitmiş meskenine, bir hoş yatıp uyumuş. Hollywood yapımlarına, taş çıkartacak, bu fantastik açıklamanın, sonunda ise, Recep Beyefendi çıkmış, benden özür bekliyormuş. Zira, kendisi çok kırılmış. Hisleri incinmiş. Rencide olmuş. Vah vah… Yazık ki ne yazık. Utanmasan, mermiye saldırdı diye, parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden, özür dileyeceğim, o denli mi? Haydi oradan be haydi oradan. Çok beklersin.
BİZE BU KURŞUN MU DUR DİYECEK?: İYİ Parti’nin yavuz neferleri Rabbime şükürler olsun. Ne memnun bize ki; bugün, Kürşad’ın gür sesiyle, İlah Dağı’ndan iniyoruz. Türk Milleti’ni hapseden o seddi, yıkmaya geliyoruz. Zulüm seddini, palavra seddini, küfür seddini, parçalamaya geliyoruz. Milletin ayağına vurulmuş prangayı, söküp atmaya geliyoruz. El ele, omuz omuza, tarih yazmaya geliyoruz. Soruyorum sizlere bu kadar manisi, aştıktan sonra artık bize, bu kurşun mu dur diyecek?
Söyleyin, Sinan Ateş durdu mu? Çok tehdide, direndikten sonra; Artık bizi, bu kurşun mu korkutacak? Söyleyin! Ömer Halisdemir, korktu mu? Bu kadar ahlaksızlığa, göğüs gerdikten sonra; artık bizi, bu kurşun mu sindirecek? Söyleyin. Özgecan’lar, Şule’ler, Ceren’ler sindi mi? Epey tuzağı bozduktan sonra; artık bizi, bu kurşun mu öldürecek? Söyleyin. Gaffar Okkan’lar, Uğur Mumcu’lar, öldü mü? Epey hainliğin, üstesinden geldikten sonra; Artık bizi, ulusal misakımızdan, bu kurşun mu vazgeçirecek? Söyleyin. Eren Bülbüller, Yasin Börü’ler, Aybüke Öğretmen’ler, vazgeçti mi? Bu denli nifakı, bu denli fitneyi, hakikatin ışığıyla yendikten sonra; artık bizi, bu kurşuna, adres verenler mi ayıracak? Söyleyin. Hilalle yıldız hiç ayrıldı mı? O vakit; bugün, burada, sizlerden bir kelam istiyorum. Bu kelamı; törenize, atanıza uyarak verin. Bu kelamı; imanınıza, vicdanınıza sorarak verin. Bu kelamı; Aklınızı ve kalbinizi duyarak verin! Kıvılcımdan ateş olacaksınız. Kelam mü? Tüm tehditlere, tüm iftiralara direneceksiniz. Kelam mü? Tüm mermilere göğüs gerip; Kelam mü? 15 Mayıs günü burada; gülmeyen yüzleri güldürmek için, susmuş sesleri haykırmak için, çöken karanlığı dağıtmak için, 40’dan 40 bin olacaksınız. Kelam mü? Türkün Türküsü olacaksınız. Kelam mü?” (HABER MERKEZİ)